-
Utmost (adj)
Elinden gelen en yüksek çaba
-
Utmost care (n)
Azami özen
-
utmost importance (n)
Azami önem
-
Analogous (adj)
Kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir
-
uprising
Başkaldıran,ayaklanma
-
Personalize (v)
Kişiselleştirmek
-
A wide range of .....
(A wide range of products)
(A wide range of colours)
Geniş bir ... skalası/yelpazesi
-
Appreciation (n)
Takdir, şükran
-
management accounting (n)
Yönetim muhasebesi
-
Concept (n)
Notion (n)
Kavram
-
is concerned with
İlgili olmak
-
-
Concerning (preposition)
About (preposition)
Hakkında
-
Operate (v)
- ameliyat etmek
- Çalıştırmak/işletmek
-
External (adj)
Dış, harici
-
Internal (adj)
Dahili, iç
-
-
-
Understanding (n) (adj)
- 1. Anlayış, idrak (n)
- 2. Anlayışlı (adj)
-
-
-
Extension (n)
- 1. Uzatma
- 2. Dahili telefon hattı
- 3. İlave
- 4. Ek süre
-
Enquiry (n)
Sorgu, soruşturma
-
Cope with (v)
(Birşey ile) başa çıkmak
-
Committee (n)
Komite, komisyon, kurul
-
Incident (n)
Olay, hadise
-
Balance (n)
- 1. Denge
- 2. Terazi
- 3. Ruhsal denge
-
-
-
Framework (n)
- 1. (Binaya ait) iskelet
- 2. Çerçeve
- 3. Esas yapı, taslak, ana yapı iskeleti
-
Clumsy (adj)
Sakar, beceriksiz
-
Compel (v)
Zorlamak, mecbur etmek
-
-
Hesitate (v)
Tereddüt etmek
-
Interior (adj)
İç, dahili
-
Pond (n)
Yapay göl, gölet
-
Wrap (v)
Sarmak (paket yapar gibi)
-
1. Glory
2. Victory
3. Triumph
Zafer
-
-
-
Abundant (adj)
Abounding (adj)
Ample (adj)
Plenty (adj)
Plentiful (adj)
Bol bol
-
Circuit (n)
- 1. Elektrik devresi
- 2. Ring seferi (bir daire çizip başladığı noktaya dönen otobüs seferleri gibi)
- 3. Dolaşıp aynı noktaya gelen yol
-
Stripe (n)
- 1. (Renkli) çizgi
- 2. İnce şerit
- 3. Şerit
- 4. Rütbe
-
Strap (n)
- 1. Kayış
- 2. (Kadın elbisesinin) askısı
- 4. (Çantanın) uzun sapı
-
-
-
Pedestrian crossing (n)
Crosswalk (n)
Zebra crossing (n)
Yaya geçidi
-
Interact (v)
Etkileşim içinde olmak, birbirini etkilemek
-
Loan (n)
- 1. Ödünç para, borç
- 2. Kredi
-
Infect (v)
(Hastalık, virüs, mikrop) bulaştırmak
-
Account (n)
- 1. Banka hesap
- 2. Anlatım, izahat, beyan, açıklama
-
-
Disturb (v)
Rahatsız etmek
-
Manufacturer (n)
İmalatçı
-
Fade (v)
(Renk için) solmak
-
Moist (adj)
Moisty (adj)
Humid (adj)
Damp (adj)
Dampy (adj)
Dampish (adj)
Rutubetli
-
-
Fade away (v)
- 1. Rengi atmak
- 2. Unutulup gitmek
- 3. Gözden kaybolmak
-
-
-
-
Comment (n)(v)
- Yorum
- Yorum yapmak, yorumlamak
-
Memorize (v)
Memorise (v)
Ezberlemek
-
Theorize (v)
Kuramlaştırmak, teori kurmak, kuram oluşturmak
-
Terrorize (v)
Dehşete düşürmek, terör estirmek
-
Constant (adj)
Sabit, durağan
-
A constant increase
A permanent increase
A continuous increase
(A permanent increase in money supply)
Sürekli artış
-
Increase at a constant rate
Sabit oranda bir artış (mesela sürekli %10 büyümek, artmak gibi
-
-
-
Fairly (adv)
- 1. Adil bir şekilde, adilane
- 2. Uygun bir şekilde
- 3. Tam anlamıyla (to a moderately high degree=satisfactorily)
-
Association (n)
- 1. Dernek
- 2. Kuruluş
- 3. Ortaklık
- 4. Çağrışım
-
Restore (v)
- 1. Restorasyon yapmak
- 2. Eski konumuna getirmek
- 3. Görevine iade etmek
-
Inner (adj)
İç, içerideki, içteki
-
Succession (n)
- 1. Birbirini izleme, ardışık olma
- 2. Halef olma hakkı, halefiyet
-
Retreat (v)
Geri çekilmek
-
Acute (adj)
- 1. Şiddetli, anı gelişen
- 2. Had safhada, son evrede
-
-
-
Restrain (v)
Prevent (v)
Inhibit (v)
Hinder (v)
Obstruct (v)
Block (v)
Engellemek
-
Resist (v)
Withstand (v)
Persevere (v)
Direnmek
-
Persevere (v)
(His family persevered with his treatment.)
(She persevered in her studies and graduated near the top of her class.)
(Even though she was tired, she persevered and finished the race.)
- 1. Direnmek
- 2. İnat etmek
- 3. Azmetmek, sebat etmek, sonuna kadar direnmek
-
Determine (v)
Saptamak, belirlemek
-
-
Despair (n)
Hopelessness (n)
Dismay (n)
Desperation (n)
Ümitsizlik
-
Reduction (n)
- 1. İndirme, eksiltme
- 2. İskonto, fiyat indirimi
- 3. Küçültme
-
Court (n)
- 1. Mahkeme
- 2. Saray halkı
- 3. Avlu, iç bahçe
- 4. Celse
-
Restless (adj)
- 1. Tez canlı, yerinde duramayan, kıpır kıpır
- 2. Huzursuz
- 3. Uykusuz (gece)
-
Confess (v)
- 1. İtiraf etmek
- 2. Günah çıkartmak
-
Painful (adj)
Aching (adj)
Douloureux (adj)
Achy (adj)
Sore (adj)
Acılı, ağrılı
-
-
Coutesy (adj)
Nezaket, kibarlık
-
-
Offendant (n)
Suçlu, fail
-
Culprit (n)
Suçlu, sanık, zanlı
-
Criminal (adj)(n)
- 1. Suçlu (adj)
- 2. sabıkalı (n)
- 3. Suçla ilgili (adj)
-
Accused (adj)(n)
- Suçlu, zanlı, sanık (n)
- Suçlanan (adj)
-
Convict (n)
Mahkum, hükümlü, ceza giymiş
-
Offender (n)
Suç işleyen kimse, fail, suçlu
-
Deliquent (n)(adj)
- 1. Suç işleyen (çocuk)(n)
- 2. Kabahatli kimse (n)
- 3. İhmalkâr kimse (n)
- 4. Suçlu, hatalı (adj)
|
|