-
errand
ayak işi, getir götür işi
-
be of vital/great…importance
çok önemli olmak
-
affectionate
sevecen, sevgi dolu
-
affection
alaka, düşkünlük, etkileme
-
oddly
garip bir şekilde, tuhaf tuhaf
-
-
clasp
sımsıkı tutmak, kenetlenmek
-
-
-
likeness
tasvir, portre, benzerlik
-
-
-
arouse
uyan(dır)mak, canlanmak
-
-
-
summerhouse
kameriye, çardak
-
breeze
hafif rüzgar; püfür p. esmek
-
-
reproach
sitem, serzeniş; sitem etmek
-
engaged to be married
nişanlı, sözlü
-
abruptly
birdenbire, ansızın
-
greatly
çok, oldukça, fazlasıyla
-
villainy
kötülük, alçaklık
-
inmost
en gizli, en içteki
-
-
remorse
pişmanlık, vicdan azabı
-
fiend
(noun) canavar, kötü ruh
-
inquire into
hk. soruşturmak, araştırma y.
-
accurately
kesin/tam/doğru olarak
-
-
inquiries
soruşturma, araştırma
-
-
-
-
disgrace
rezalet; gözden düşmek, r. et.
-
lead the way
yol göstermek, önayak olmak
-
-
brust into tears
gözlerinden yaş boşanmak
-
hastily
aceleyle, alelacele
-
stain
leke; lekelenmek, leke olmak
-
inscription
yazıt, kitabe
-
clouded
bulanık, belirsiz, tartışmalı
-
cleanse
arındırmak, temizlemek
-
in secret
gizlice, gizli olarak
-
slip out (of)
belli etmeden (den) çık., sıvış.
-
stand over
ın başında durmak/dikilmek
-
cloak
pelerin; örtmek, gizlemek
-
get on with
ile iyi geçinmek
-
except for + N
ın haricinde
-
except that + SVO
ın haricinde
-
tease
kızdırmak, sataşmak, dalga g.
-
-
the instant (that) + SVO
er mez, dığı anda
-
scream
çığlık atmak, bağırmak; çığlık
-
-
come into/in view
ortaya çıkmak, görünmek
-
moor
furndalık, çalılık arazi
-
sorrowful
kederli, üzüntülü, dertli
-
-
confide in smb.
birine güvenmek, sır vermek
-
reluctant
gönülsüz, isteksiz, zoraki
-
scare one out of one's wits
birini çok korkutmak, ödünü p.
-
-
grimly
vahşice, gaddarca, acımasızc.
-
be of help (to)
(e) faydası dokunmak
-
-
take leave of smb.
ile vedalaşmak, ayrılmak
-
write to smb.
birine yazmak (belgeli iletişim)
-
grasp
sıkı sıkı tutmak, kavramak
-
gulf
körfez, boşluk, uçurum
-
spare 1
(tatsız/sıkıcı şeyi) söylememek
-
embarrassment
mahcubiyet, utanma, rahatsızl.
-
frankness
içtenlik, dürüstlük, açık sözlülük
-
frank
içten, samimi, açık sözlü
-
on the subject of
konusunda
-
doubly
iki kat, iki yönden
-
-
have a distrust of smb.
e güvenmemek
-
in the matter of
konusunda, hakkında
-
-
behave in a …. manner/way
…. davranmak
-
set smb. mind at rest
birini rahatlatmak
-
be worthy of
e layık/değer olmak, değmek
-
be worth of
e layık/müstehak olmak
-
-
receipt
alındı; alma; makbuz
-
marriage settlement
evlilik sözleşmesi/anlaşması
-
inherit
miras olarak almak
-
solicitor
avukat, dava vekili, aracı
-
instruct a solicitor
avukat tutmak
-
-
clause
antlaşma, madde, ibare
-
consultation
danışma, müzakere
-
emerge
ortaya/meydana çıkmak
-
distress
üzüntü, sıkıntı; üzmek, sıkmak
-
compel
zorlamak, mecbur etmek
-
get through
(zor durumu)atlatmak, geçirm.
-
get through with
tamamlamak, gerçekleştirmek
-
instruct
eğitmek, talimat vermek
-
dissuade smb. from
birini (den) caydırmak, aklını ç.
|
|