-
-
hayır, öyle değil
no, I didn't
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
berabere kalmak
to draw (in sports)
-
takım tutmak
hangi takımı destekliyorsun?
- to support
- which club do you support?
-
-
-
şu anda
at the moment, right now
-
tam şu anda
as we speak, right at this second
-
-
-
markete girdiğinde hediyesini alıyordum
I was buying his present when he entered the market
-
-
-
-
-
-
-
-
-
takip edıyor musun?
are you following?
-
-
ne olursa olsun
no matter what
-
elimden geldiğince
to the best of my ability
-
-
bedeli ne olursa olsun
at any cost
-
-
bu sana yakışmıyor
this doesnt befit you
-
-
her zaman benim iki adım önümde
she's always two steps ahead of me
-
-
-
-
bozuk
out of order, broken
-
-
herkesin iyiliği için
for everyone's best
-
-
-
emeksiz yemek olmaz
no pain no gain
-
-
uzatmak
to lay, to pass on
-
ayağını yorganına göre uzat
cut your coat according to cloth
-
bir elin nesi var iki elin sesi var
it takes two to tango
-
-
ışıldamak
to glitter, to sparkle
-
işleyen demir ışıldar
a rolling stone gathers no moss
-
-
ne ekersen onu biçersin
what comes around goes around
-
aklın yolu bir
great minds think alike
-
tecrübe en iyi öretmendir
experience is the best teacher
-
-
-
aynı fikirde olmak
seninle aynı fikirde değiliz
to agree, to be of the same opinion
we dont agree with you
-
iyi geçinmek
to get along (well)
-
-
-
-
-
-
yalan söylemek
bana yalan söyleme
to lie
dont lie to me
-
-
beni hiç dinlemiyor
she never listens to me
-
bu sadece aptalca bir tartışma
this is just a silly argument
-
-
-
kanun ve düzen
law and order
-
-
-
işaret etmek
to point, to point out
-
-
-
-
ya ... ya ...
either ... or ...
-
onun bir resmini çizebilir misin
can you draw a picture of him
-
ya tarif et ya da çiz
either describe or draw
-
tavsiye
sana biraz tavsiye vereyim
advice
let me give you some advice
-
-
-
dikkatini vermek
to pay attention
-
şikayet etmek
to complain
-
unutmak
onu unutmalısın
to forget
you should forget him
-
kendini dinlemelisin
you should listen to yourself
-
hiç kimseye anlatmamalı
she should not tell anyone
-
yüzleşmek
to encounter, to face
-
gerçeklerle yüzleş
face the facts
-
-
aklıma şöyle bir şey geldi
it occured to me that
-
durum şöyle
here is the situation
-
d.o.ğ.r.u
t.r. u e co.rr ect
-
|
|
