-
de fabriek : fabrika, üretimlik, imalathane

•Bij deze fabriek werken ze in ploegendienst.
•Bu fabrikada vardiyalı çalışıyorlar.
-
de fabriek : fabrika, üretimlik, imalathane

•Hij werkt al tien jaar in die fabriek.
•On yıldır o fabrikada çalışıyor.
-
de fabriek : fabrika, üretimlik, imalathane

•In deze fabriek wisselen drie ploegen elkaar af.
•Bu fabrikada üç vardiya değişiyor.
-
de fabriek : fabrika, üretimlik, imalathane

•In die fabriek daar maken de Duitsers bommen.
•Oradaki o fabrikada Almanlar bomba yapıyorlar.
-
de fabriek : fabrika, üretimlik, imalathane

•In deze fabriek produceren we olieën zoals olijf- en zonnebloemolie.
•Bu fabrikada zeytin, ayçiçeği gibi sıvıyağ üretiyoruz.
-
de fakkel : fener, meşale
•Nou, laten we gaan voordat ze de fakkels aansteken.
•Şimdi onlar meşaleleri yakmadan gidelim.
-
falen : yanılmak, hataya düşmek, ihlal etmek
•Als je faalt deze omstandigheden uit te voeren zal ik je vinden.
•Bu şartlardan herhangi birini ihlal edersen seni bulurum.
-
de familie : aile

•Dit is uw familie.
•Bu sizin aileniz.
-
de familie : aile

•Families hebben zelfs geen geld voor brood.
•Ailelerin ekmek alacak paraları bile yok.
-
de familie : aile

•Ga naar je familie, meisje.
•Ailenin yanına dön, kızım.
-
de familie : aile

•Ik heb geen familie.
•Benim ailem yok.
-
de familie : aile

•Tot welke familie behoort hij?
- •Kimlerden?
- •Hangi aileye ait?
- •Hangi aileye mensup?
-
de familie : aile

•Wij hebben geen familie in Nederland.
- •Hollanda'da ailemiz yok.
- •Hollanda'da akrabamız yok.
-
de familie : aile

•Wij zijn geen familie.
•Biz bir aile değiliz.
-
de fan : hayran, tutkun kimse
•Ik ben een hele grote fan van Disneyland.
•Ben Disneyland’ın çok büyük bir hayranıyım.
-
de fan : hayran, tutkun kimse
•We zijn fans van u.
•Sizin hayranınızız.
-
de fan : hayran, tutkun kimse
•Zij is een fan van Ajax.
•O bir Ajax hayranı.
-
de fanaticus : bağnaz, fanatik, tutucu
•De fanaticus kent per definitie geen gesprekspartners, slechts vijanden.
•Fanatik tanım olarak hiç konuşma arkadaşı tanımaz, sadece düşmanlar(ı tanır).
-
de fantasie : hayal gücü
•Gebruik je fantasie!
•Hayâl gücünü kullan!
-
fascinerend : büyüleyici
•Absoluut fascinerend.
•Kesinlikle büyüleyici.
-
favoriet : gözde, favori, çok sevilen, beğenilen
•Jullie zijn onze favoriete müziekgroep.
•Siz en sevdiğimiz müzik grubusunuz.
-
flauwvallen : bayılmak, güçsüz düşmek
•Ik viel flauw.
-
flauwvallen : bayılmak, güçsüz düşmek
•Nu is ze flauwgevallen.
•Şimdi o bayıldı.
-
flauwvallen : bayılmak, güçsüz düşmek
•We liepen tot we flauwvielen van de warmte.
•Sıcaklıktan bayılıncaya dek yürüdük.
-
flauwvallen : bayılmak, güçsüz düşmek
•Zij viel flauw toen ze het slechte nieuws hoorde.
- •Kötü haberi duyduğu zaman bayıldı.
- •Kötü haberi duyunca bayılmıştı.
-
foutief : kusurlu, hatalı, özürlü; yanlış, ters
•Er staat een foutieve opgave in die tabel.
- •O tabloda yanlış bir bildiri var.
- •O cetvelde hatalı bir alıştırma var.
-
foutief : kusurlu, hatalı, özürlü; yanlış, ters
•Hij gaf een foutief antwoord.
•Yanlış bir cevap verdi.
-
foutief : kusurlu, hatalı, özürlü; yanlış, ters
•Met de gum kon hij die foutieve lijn uitwissen.
•Silgiyle o hatalı çizgiyi silebildi.
-
de fraude : yolsuzluk, suiistimal, dolandırıcılık, hile
•Als fraude niet wordt aangetoond, moeten de rekeningen worden afgesloten.
•Eğer yolsuzluk ispatlanmıyorsa, hesaplar kapatılmak zorunda.
-
de fraude : yolsuzluk, suiistimal, dolandırıcılık, hile
•Daarom is de fraude die heeft plaatsgevonden zo betreurenswaardig.
•O yüzden yapılan yolsuzluk çok esef verici.
-
de fraude : yolsuzluk, suiistimal, dolandırıcılık, hile
•De belangrijkste drijfveer van veel georganiseerde misdaad is financiële fraude.
•Çoğu organize suçun en önemli sebebi mali yolsuzluktur.
-
de fraude : yolsuzluk, suiistimal, dolandırıcılık, hile
•De boekhouder heeft fraude gepleegd.
•Muhasebeci yolsuzluk yaptı.
-
de fraude : yolsuzluk, suiistimal, dolandırıcılık, hile
•Fraude is een vorm van bedrog.
•Yolsuzluk hilekârlığın bir şeklidir.
-
de fraude : yolsuzluk, suiistimal, dolandırıcılık, hile
•Ik vrees dat die fraude nu wordt verdoezeld.
- •Korkarım ki o yolsuzluk şimdi örtbas edilir.
- •Korkarım ki o yolsuzluk şimdi örtbas ediliyor.
-
fronsen : (alnı) buruşturmak, (kaşları) çatmak
•Er werd door velen gefronst toen het nieuws verteld werd.
- •Haber anlatıldığı zaman çoklarının kaşları çatıldı.
-
fronsen : (alnı) buruşturmak, (kaşları) çatmak

•Ze fronst niet.
- •Kaşlarını çatmıyor.
- •Alnını buruşturmuyor.
-
de wenkbrouwen fronsen : kaşları çatmak
•De raadsleden zullen hun wenkbrauwen fronsen als ze horen hoeveel dit voorstel gaat kosten.
•Belediye meclisi üyeleri, bu önerinin kaça mal olacağını duyarlarsa kaşlarını çatacaklar.
-
de wenkbrouwen fronsen : kaşları çatmak

•Hij fronste bedenkelijk met zijn wenkbrauwen.
- •Ciddi bir şekilde kaşlarını çattı.
- •Kuşkuyla kaşlarını çattı.
-
het fruit : meyve, meyva

•Een appel met schil eten kan geen kwaad als het fruit goed gespoeld wordt.
•Kabuklu bir elma yemek, eğer meyve iyi yıkanırsa zararlı değildir.
-
het fruit : meyve, meyva

•Het onrijpe fruit mag nog niet gegeten worden.
- •Olgunlaşmamış meyve henüz yenilmemelidir.
- •Ham meyve henüz yenilmemelidir.
-
het fruit : meyve, meyva

•Vaak helpen buitenlanders mee met de pluk van fruit.
•Meyve toplamada yabancılar sık sık yardım ederler.
-
het fruit : meyve, meyva

•Voldoende fruit eten is gezond.
•Yeterli meyve yemek sağlıklıdır.
-
de frustratie : aksiliğe çatma (hissi); hayal kırıklığı; hayal kırıklığı hissi
•Naarmate er meer doelpunten vielen, nam zijn frustratie toe.
•Daha fazla gol oldukça, onun hayal kırıklığı arttı.
-
frustreren : hayal kırıklığına uğratmak, boşa çıkartmak
•Je hebt hem erg gefrustreerd met die aanpak.
•O yaklaşım ile onu çok hayal kırıklığına uğrattın.
-
de functie : görev, iş, vazife
•Hij is voor een belangrijke functie aangesteld.
•Önemli bir vazifeye atandı.
-
de functie : görev, iş, vazife
•Kun je me een en ander vertellen over de functie?
•İş hakkında bana bazı şeyler anlatabilir misin?
-
de functie : görev, iş, vazife
•De functie van bedrijfsarts staat in Nederland bloot aan kritiek.
•İş hekiminin fonksiyonu Hollanda’da eleştiriye maruz.
|
|